Bizimle iletişime geçin

GENEL

Roca: 2024’te Sürdürülebilirlik ve Global Büyüme ile Güçlü Adımlar

Yayınlandı

-

100 yılı aşkın deneyimiyle Roca, 79 üretim tesisi ve 22 bine yakın çalışanıyla 170’ten fazla pazarda liderliğini sürdürüyor.

  1. Global ölçekte ve bölgesel olarak markanızın/firmanızın genel değerlendirmenizi alabilir miyiz? Sektördeki konumunuz ile ilgili neler söylemek istersiniz? 

Roca olarak, banyo alanlarına yönelik sunduğumuz geniş ürün yelpazesi ve çözümlerimizle küresel ölçekte güçlü bir oyuncu olmayı sürdürüyoruz. 100 yılı aşkın bir geçmişe sahip olan firmamız, sektördeki deneyimimiz, teknolojik yenilikçiliğimiz ve kaliteli üretim anlayışımızla kendimize sağlam bir yer edindik. Bugün, 79 üretim tesisimiz ve 22 bine yakın çalışanımızla dört kıtada faaliyet gösteriyoruz. Yıllık 2,09 milyar Euro’luk ciromuz, pazardaki güçlü konumumuzu ve sürdürülebilir büyüme stratejilerimizi yansıtıyor.

Banyo tasarımında hem estetik hem de fonksiyonellik açısından yenilikçi çözümler sunarak, yalnızca ürün değil, yaşam alanlarının konforunu arttıran bir marka kimliği oluşturduk. 170’ten fazla pazarda faaliyet göstererek sektördeki güçlü markalardan biri olmayı başardık. Müşteri odaklı yaklaşımımız, global üretim kapasitemiz ve çevre dostu ürün tasarımımız ile sektördeki farklılaşan konumumuzu pekiştirmeye devam edeceğiz.

  1. 2024 yılı için, sektörümüzdeki en belirgin trendler ve firmanız özelinde en belirgin değişimler neler oldu? 2024 yılı nasıl geçti, kısa bir bilgilendirme alabilir miyiz? 

2024 yılı, banyo sektöründe sürdürülebilirlik, dijitalleşme ve erişilebilir tasarımlar gibi önemli değişimlerin hız kazandığı bir yıl oldu. Çevre dostu üretim süreçlerine artan ilgi, akıllı banyo teknolojilerinin yaygınlaşması ve yaşlanan nüfusun ihtiyaçlarına yönelik özel çözümler sektördeki en belirgin trendlerdi. Bu doğrultuda, Roca olarak biz de sektördeki gelişmelere paralel olarak önemli adımlar attık.

Avusturya’daki Gmunden tesisimizde devreye aldığımız dünyanın ilk elektrikli tünel fırını, seramik üretiminde çevreye olan etkilerimizi azaltmamıza olanak sağladı. Bu yenilikçi adım, sürdürülebilirlik misyonumuzu pekiştirdi ve sektördeki çevreci üretim anlayışına katkı sağladı. Ayrıca, İsviçre ve Polonya merkezli Nosag ve IneoCare şirketlerini bünyemize katarak, yaşlanan nüfus ve hareket kabiliyeti kısıtlı bireyler için fonksiyonel banyo çözümleri sunduk. 2024 yılı, aynı zamanda İtalya’nın önde gelen umumi banyo armatürü tedarikçisi Idral’i satın alarak Avrupa pazarındaki büyümemizi sürdürdük. Geçtiğimiz aylarda, Goslar/Hahndorf merkezli, sırlı çelikten üst segment banyo ürünleri üreten, 125 yıllık köklü bir firma olan Alman Alape GmbH şirketini satın aldık. 2045 yılına kadar karbon sıfır hedefimize ulaşmak için yenilikçi ve çevre dostu çözümler geliştirmeye, başarılı projelere imza atmaya kararlıyız.

  1. 2025 yılı sektörel ön görünüz doğrultusunda, başlıklarınız ve belirlediğiniz hedefleriniz neler olacaktır? 2025 yılında sektörümüzdeki gelişmeler ve markanızdaki/ürünlerinizdeki yenilikler neler olacak? Kısaca, 2025 nasıl geçecek, beklentinizi öğrenebilir miyiz?  

2025 yılı, Roca Group için sürdürülebilirlik, inovasyon ve verimlilik odaklı bir yıl olacak. Başlıca hedeflerimiz arasında sürdürülebilir üretim süreçlerini daha da güçlendirmek, yeni ürün tasarımları geliştirmek ve üretim makinelerimizin yenilenmesi bulunuyor. Çevre dostu çözümler ve karbon sıfır hedefimize ulaşmak için enerji verimliliğini arttıracak yatırımlar yapmayı planlıyoruz. Ayrıca, üretim süreçlerimizi optimize ederek daha çevre dostu ve verimli bir üretim süreci hedefliyoruz. Fabrika yerleşkemizin yeniden organizasyonu ve üretim makinelerinin renovasyonu ile operasyonel verimliliğimizi arttıracağız. Tüm bu adımlar, şirketimizin büyümesini ve sektöre sürdürülebilir, yenilikçi çözümler sunmamızı sağlayacak.

2025 yılı aynı zamanda istihdam stratejilerimizi şekillendireceğimiz bir yıl olacak. Çalışanlarımızın kişisel ve profesyonel gelişimini destekleyerek, şirketimizin büyümesi ve küresel refahı hedefleyen bir iş gücü oluşturmayı amaçlıyoruz. Bu doğrultuda, Roca Group Way adlı global projeyi hayata geçiriyoruz. Bu proje, çalışanlarımızın kariyer gelişimi, liderlik yetenekleri ve takım içindeki etkileşimlerini güçlendirecek. Yeni işe alımlarımızda, inovasyona açık ve sürdürülebilir çözümler üretebilecek yeteneklere odaklanacağız. Mevcut çalışanlarımıza yönelik eğitim programları ve mentorluk fırsatlarını arttırarak, liderlik gelişimi ve teknik eğitimle yetkinliklerini sürekli olarak geliştirmelerini sağlayacağız.

  1. 2024 yılı ihracatınız hakkında bilgi alabilir miyiz? Belirlenmiş olan yeni bölgelerdeki ilgili pazarlarda gerçekleştirdiğiniz yıllık ihracatınız ile ilgili neler söylemek istersiniz? 

2024 yılı, ihracat pazarlarımızda zorlu koşullara rağmen, büyümeyi sürdürdüğümüz bir yıl oldu. Yenilikçi çözümler sunduğumuz yeni markalarımız ile İsviçre ve Polonya gibi Avrupa pazarlarına yönelik büyüme hedeflerimizi gerçekleştirdik. Ayrıca, İtalya’da yaptığımız satın alma ile Avrupa’daki güçlü pazar konumumuzu pekiştirdik. Yıl boyunca, bu stratejik hamleler ve yenilikçi ürünlerimiz ile Avrupa pazarında önemli bir ilerleme kaydettik. Bunun yanı sıra, alternatif pazarlara açılma stratejimiz doğrultusunda, farklı coğrafyalarda daha fazla pazar payı elde etmeyi başardık. Bu yeni bölgelerdeki ihracatımız, yalnızca ürün çeşitliliğimizle değil, aynı zamanda çevre dostu üretim çözümlerimizle de farklılaştı. Sürdürülebilirlik ve inovasyon odağında geliştirdiğimiz ürünlerle, çevresel etkimizi azaltma yolunda önemli adımlar attık Bu tür yatırımlarla, hem sektörümüze hem de şirketimize büyük bir değer katmayı başardık.

  1. 2025 yılı için ihracat hedeflediğiniz yeni bölgelerdeki yeni ihracat stratejilerinizi öğrenebilir miyiz? Bu kapsamda ihracat odaklı yeni üretim / yeni ürün yatırımlarınız ile ilgili bilgi almak, kısaca 2025 yılı için ihracat beklentinizi de öğrenebilir miyiz? 

2025 yılında, küresel pazarlarda pazar payımızı arttırmayı, ürün çeşitliliğimizi genişletmeyi ve mevcut ihracat pazarlarımızdaki etkinliğimizi güçlendirmeyi hedefliyoruz. Bu doğrultuda, yeni bölgelere açılarak sürdürülebilir ve yenilikçi ürünlerle fark yaratmayı amaçlıyoruz. Stratejimizin temelini, lojistik ve tedarik zinciri yönetiminde verimliliği arttırmak oluşturuyor. Bölgesel taleplere uygun çözümlerle hem mevcut pazarlarımızda büyümeyi hem de yeni iş fırsatları yaratmayı planlıyoruz. Ayrıca, Roca’nın Orta Doğu yönetiminin Türkiye ile entegre edilmesiyle Orta Doğu pazarında hızlı bir büyüme hedefliyoruz. Türkiye’nin üretim gücü ve bölgesel avantajlarının bu sinerjiye katkı sağlayarak, markamızı bölgede daha güçlü bir konuma taşıyacağına inanıyoruz.

  1. Sürdürülebilir Çevre Politikaları ve Yaşanabilir Çevre Stratejileri doğrultusunda, 2024 yılında gerçekleştirdiğiniz çalışmalarınız ile Sosyal Sorumluluk Projeleriniz hakkında neler söylemek istersiniz? 2025 yılı Sürdürülebilir Vizyonunuz hakkında ve planladığınız Sosyal Sorumluluk Projeleriniz ile ilgili de bilgi almak isteriz.

2024 yılı, sürdürülebilir çevre politikaları ve yaşanabilir çevre stratejilerimiz açısından önemli bir yıl oldu. Bu dönemde, çevre dostu üretim süreçlerine ve enerji verimliliği yüksek teknolojilere yapılan yatırımlar sayesinde karbon ayak izimizi önemli ölçüde azalttık. Avusturya’daki tesisimizde devreye aldığımız elektrikli tünel fırını, seramik üretimindeki çevresel etkilerimizi minimize ederken, sıfır atık yaklaşımını benimseyerek üretim süreçlerimizi daha sürdürülebilir hale getirdik. Sosyal sorumluluk projeleri alanında ise özellikle yaşlanan nüfusun sağlık gereksinimlerini karşılamaya yönelik önemli adımlar attık. Ayrıca, çevre bilincini arttırmaya yönelik eğitimler ve bilinçlendirme projeleriyle toplumsal duyarlılığı yükseltmeye çalıştık. 2025 yılına yönelik sürdürülebilirlik vizyonumuz, çevresel etkilerimizi daha da azaltarak karbon nötr olma hedefimizi hayata geçirmek olacak. 

Okumaya Devam Et
Yorum Yapmak İçin Tıkla

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

GENEL

Kriz Anında Samimiyet ve Şeffaflık Başarılı İtibar Yönetiminin Anahtarı

Yayınlandı

-

İtibar, kuşkusuz ki kurumların ve markaların en değerli sermayelerinin başında geliyor. Ancak yıllar boyunca süren çalışmalarla inşa edilen bu itibar, bir kriz anında dakikalar içinde yerle bir olabiliyor ya da zayıflayabiliyor. Gelinen noktada kurumların ve markaların itibarını koruması, güçlü ürünler veya hizmetlerle birlikte kriz dönemlerinde yürüttükleri iletişim stratejilerinin doğruluğuyla ölçülüyor. Kriz yönetiminde hız, şeffaflık ve tutarlılık bir tercih değil, var olmanın temel koşulu.

Kriz, tanımı gereği her ne kadar beklenmedik anlarda ortaya çıksa da etkili bir kriz yönetiminin “beklenmeyeni beklemekle” başladığına dikkat çeken İnomist iletişim Danışmanlığı Ajans Başkanı Sibel Selvi, kriz iletişiminde dikkat edilmesi gerekenlere ışık tutuyor: Başarılı kriz iletişiminin temelinde, olay yaşanmadan önce oluşturulan bir kriz planı bulunur. Kurumun hangi durumları kriz olarak tanımladığı, bu süreçte kimlerin sorumluluk alacağı, iç ve dış paydaşlara nasıl bilgi aktarılacağı gibi tüm süreçler önceden belirlenmeli. Örneğin bir üretim hatası, güvenlik ihlali veya yönetici açıklaması aynı yöntemlerle ele alınamaz. Kriz planı, olası senaryolara göre farklı aksiyon adımlarını ve iletişim tonlarını içermeli. Bir diğer önemli unsur ise kriz anında hızlı tepki verebilme kapasitesi. Geciken açıklamalar, söylentilerin yayılmasına ve markanın hikâyesinin başkaları tarafından şekillendirilmesine yol açar. Hele ki dijital çağda birkaç dakikalık gecikme bile sosyal medyada telafisi güç bir bilgi kirliliği yaratabilir.

Şeffaflık, kriz iletişiminin en güçlü kalkanı

Kriz dönemlerinde bilgi saklamak ya da durumu yeterince önemsememek, kurumların en sık yaptığı hataların başında geliyor. Oysa kriz iletişiminin merkezinde dürüstlük ve şeffaflık yer alıyor. Kamuoyuna açık, doğru ve eksiksiz bilgi sunmak; itibarın korunmasında ve güvenin yeniden inşasında kritik rol oynuyor. Harvard Business Review tarafından yapılan bir araştırma, açık iletişim politikası izleyen markaların kriz dönemlerinde tüketici güvenini yüzde 43 oranında koruduğunu ortaya koyuyor. Kısacası, markaların kriz sürecindeki iletişimi, olayın kendisinden daha kalıcı bir etki yaratabiliyor.

Bu duruma en iyi örneklerden biri, Johnson & Johnson’ın Tylenol krizi olarak gösteriliyor. Ürünlerinden birinin zehirlenme vakalarıyla ilişkilendirilmesi üzerine şirket, milyarlarca dolarlık zararı göze alarak tüm ürünleri piyasadan çekti, kamuoyuna açık bir bilgilendirme yaptı ve yeni güvenlik protokolleri geliştirdi. Bu cesur ve şeffaf tutum, markayı krizin içinden güçlenerek çıkardı. Öte yandan BP’nin 2010’daki Meksika Körfezi petrol sızıntısı olayı, kriz iletişiminde yapılan hataların kurumlara nasıl zarar verebileceğini gösteren çarpıcı bir örnek olarak anılıyor. Şirketin geç açıklama yapması, sorumluluk almaktan kaçınması ve empati kurmaması, marka imajını uzun yıllar boyunca zedeledi.

Krizden sonra başlayan asıl sınav, itibar yönetimi

Kriz iletişimi, yalnızca olayın sıcak döneminde yapılan açıklamalardan ibaret değil. Kriz sona erdiğinde başlayan itibar yönetimi süreci, markanın yeniden yapılanmasında belirleyici rol oynuyor. Bu aşamada markaların krizden çıkardığı dersi somut adımlarla desteklemesi gerekiyor. Kriz anında ortaya çıkan maddi veya manevi mağduriyetler hızla giderilmeli. Ayrıca krizden çıkarılan dersler doğrultusunda yeni politikalar ve önlemlerin kamuoyuyla paylaşılmasına özen gösterilmeli. Bu şekilde kriz, bir tehditten öte kurumsal kültürü güçlendiren bir fırsata dönüşebilir.

Krizlerin nabzı artık sosyal medyada atıyor

Günümüzün dijital çağında hiçbir kriz ‘kapalı kapılar ardında’ yaşanmıyor. Çünkü sosyal medya hem krizi büyütebilen hem de doğru yönetildiğinde markaya güven kazandıran bir mecra haline geldi. X, Instagram, LinkedIn ve TikTok gibi platformlarda krizle ilgili paylaşımlar, geleneksel medyadan çok daha hızlı yayılıyor. Bu nedenle sosyal medya yönetimi, kriz iletişimi planlarının ayrılmaz bir parçası. Gerçek zamanlı takip sistemleri, sosyal dinleme araçları ve doğru tonla oluşturulan yanıtlar, markaya kriz sürecinde önemli bir avantaj sağlar.

Markaların soğukkanlı, empatik ve çözüm odaklı bir iletişim dili benimsemesi, kamuoyundaki algıyı olumlu yönde şekillendirir. Diğer yandan kriz anları, bir markanın gerçek karakterini ortaya koyar. Bu süreçte sergilenen tutum, yalnızca itibarın değil, geleceğe duyulan güvenin de belirleyicisi olabilir. Etkili bir iletişim stratejisiyle krizler, kurumlar için yeniden doğuş fırsatına dönüşebilir.

Okumaya Devam Et

GENEL

ASAŞPEN, CSTB Sertifikalarıyla Avrupa Standartlarını Bir Üst Seviyeye Taşıdı

Yayınlandı

-

PVC kapı ve pencere sistemlerinde sektörün öncü markalarından ASAŞPEN, uluslararası kalite yolculuğunda önemli bir başarıya daha imza attı. ASAŞPEN’in Maxi Riviera Serisi profilleri, Fransa merkezli ve bağımsız bir kurum olan CSTB (Centre Scientifique et Technique du Bâtiment) tarafından verilen QB 34 ve QB 59sertifikalarını almaya hak kazandı. Böylece Maxi Riviera Serisi, Avrupa’nın en prestijli kalite standartlarına uygunluğu resmi olarak belgelenmiş oldu.

Avrupa’da yapı malzemelerinin performans ve güvenilirliğini ölçümleyen en önemli otoritelerden biri olan CSTB, verdiği sertifikalarla ürünlerin dayanıklılık, teknik performans ve sürdürülebilirlik kriterlerini onaylıyor. Bu nedenle CSTB sertifikaları, yalnızca Fransa’da değil tüm Avrupa’da projelerde tercih edilmenin ön koşullarından biri olarak kabul ediliyor.

QB 34 sertifikası, profillerde kullanılan hammaddelerin kalite ve uygunluğunu belgeliyor.

QB 59 sertifikası ise Maxi Riviera Serisi profillerin nihai ürün olarak mekanik performans, renk stabilitesi, UV direnci ve uzun ömürlü dayanıklılık gibi kritik kriterleri karşıladığını resmi olarak doğruluyor.

Avrupa Pazarında Güçlü Bir Referans
 CSTB sertifikaları, ASAŞPEN’in yalnızca Türkiye’de değil, Avrupa’da da rekabet gücünü artırıyor. Bu belgeler sayesinde Maxi Riviera Serisi, Avrupa projelerinde kullanılabilme avantajına sahip olurken; markaya “uluslararası güvenilirlik” ve “tercih edilme üstünlüğü” kazandırıyor.

ASAŞPEN olarak, kalite ve inovasyona dayalı üretim anlayışımızı bir kez daha uluslararası düzeyde kanıtlamış olmaktan gurur duyuyoruz. Bu başarı, iş ortaklarımızla birlikte yürüttüğümüz güçlü iş birliğinin de en önemli göstergelerinden biridir.

Okumaya Devam Et

GENEL

İtfaiye ve Özel Güvenlik Şirketleri Birlikte Çalışmalı

Yayınlandı

-

Securitas, yangın risklerinin yönetiminde itfaiye hizmetleri ile özel güvenlik şirketlerinin iş birliğinin kritik önemine dikkat çekti.

1–2 Ekim 2025 tarihlerinde Adana HiltonSa’da düzenlenen “Tesislerde Proses Emniyeti Sempozyumu”na katılan Securitas, işletmelerde yangın güvenliği konusunda bütüncül bir yaklaşımın gerekliliğini vurguladı.

Sempozyum kapsamında düzenlenen ve moderatörlüğünü Securitas Kurumsal İletişim Müdürü Elif Koca’nın yaptığı “Yangın Riskleri, Önleyici Çözümler ve Güvenliğin Önemi” başlıklı panelde; Securitas İtfaiye Hizmetleri Genel Müdürü Uğur Yertut, Securitas Güvenlik Süreçleri Koordinatörü Hüseyin Erim ve Adana OSB İtfaiye Denetçisi Mustafa Değirmenci işletmeler ve organize sanayi bölgeleri özelinde yangın risklerini ve alınması gereken önlemleri değerlendirdi.

Profesyonel İtfaiye Danışmanlığı Şart

Securitas İtfaiye Hizmetleri Genel MüdürüUğur Yertut, yangın risklerinin yönetiminde güvenlik hizmetlerinin yanında mutlaka profesyonel itfaiye danışmanlığı alınması gerektiğinin altını çizdi: “Securitas İtfaiye olarak görevimiz yalnızca önlem almak değil, aynı zamanda alınan önlemlerin doğru uygulanıp uygulanmadığını denetlemektir. Tesise özel risk analizi yapıyor, eğitim ihtiyaçlarını belirliyor ve senaryolu tatbikatlarla çalışanların rollerini netleştiriyoruz. Örneğin söndürme ekibi en az üç kişiden oluşmalıdır: müdahale eden, hortumcu ve vanacı. Bu ekibe güvenlik görevlileri de dahil olabilir. Multirol hizmetimizle güvenlik görevlilerini bu ekiplerde eğitiyoruz.” Dedi.

Yertut, yangın sırasında kişisel koruyucu ekipmanların hayati önem taşıdığını, karbonmonoksitin saniyeler içinde ölümcül olabileceğini vurguladı. Securitas bünyesinde bugün itibarıyla yaklaık 300 multirol güvenlik görevlisinin yangın güvenliği alanında aktif görev aldığını da sözlerine ekledi.

Yangın, İşletmeler İçin En Kritik Güvenlik Tehdidi

Panelde konuşan Securitas Güvenlik Süreçleri KoordinatörüHüseyin Erim, Türkiye’de 2025 yılında yangınların güvenlik risk analizlerinde öncelikli gündem olması gerektiğini belirtti.

Erim “Yaptığımız analizlere göre fabrikalar %44 ile en yüksek yangın riskine sahip. Ardından depolar (%16), ofisler (%13) ve AVM’ler (%9) geliyor. Güvenlik görevlileri sadece müdahale yöntemlerini değil, yapmamaları gerekenleri de bilmek zorunda. Önceliğimiz yangının çıkmasını engellemektir. Burada dikkat edilmesi gereken görev dağılımları ve tesis, itfaiye ve güvenlik firmasının entegre çalışmasının sağlanması” dedi.

Erim ayrıca, yangın protokollerinin yazılı hale getirilmesi gerektiğini vurgulayarak; alarm sistemlerinin devreye alınması, itfaiyeye haber verilmesi, tahliye süreçleri ve sonrasındaki raporlama adımlarının eksiksiz planlanmasının şart olduğunu söyledi.

Okumaya Devam Et

Trendler