Bizimle iletişime geçin

GENEL

Geçmişi öğrenmeden iklim değişimi ile baş edemeyiz

Yayınlandı

-

Uluslararası Yeşil Binalar ve Şehirler Zirvesi’nin kapanış konuşmacısı Prof. Dr. Celal Şengör, gazeteci Ali Çağatay’ın moderatörlüğündeki oturumda insanca yaşamın sürdürülebilirlik boyutunu ele aldı. Konuşmasında dünyamızda daha önce defalarca iklim değişimi meselesi yaşandığını hatırlatan Şengör, bilimin ışığında bu süreçler hakkında bilgi sahibi olmadan bugünkü sorunlarla başa çıkılmasının mümkün olmadığını belirtti.

Çevre Dostu Yeşil Binalar Derneği’nin (ÇEDBİK) gayrimenkul sektöründe sürdürülebilirliğin önemini ortaya koymak amacıyla her yıl düzenlediği Uluslararası Yeşil Binalar ve Şehirler Zirvesi’nin 7’ncisi, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı desteğiyle Swissotel The Bosphorus’ta gerçekleştirildi.

‘Sıfırın İnşası: İnsanca Yaşam’ temasıyla düzenlenen zirve, güvenli ve erişilebilir yaşam alanlarına her zamankinden daha çok ihtiyaç duyduğumuz bu dönemde, sürdürülebilirliğin sunduğu yeşil bina ve şehir çözümlerinin ‘insan odağında’ masaya yatırılması yoğun bir ilgiyle karşılandı. Sektör liderlerinin çevresel ve toplumsal sürdürülebilirliği tartıştığı zirvede, ‘İnsanca Bir Yaşam İçin Sürdürülebilirlik’, ‘Yeşil Binalar ve Yerleşkeler’, ‘Sürdürülebilirliğin Finansmanı’, ‘Gayrimenkulde ESG’, ‘Sürdürülebilir Kentler’ ve ‘Binalarda Teknoloji’ gibi 6 önemli konu, sektör profesyonellerinin bilgi alışverişinde bulunduğu oturumlarda tartışıldı. 

Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’ndan Mesleki Hizmetler Genel Müdürü Banu Aslan, Enerji Verimliliği Daire Başkanı Murat Bayram ve Dış Kaynaklı Yatırım Daire Başkanı Esra Turan Tombak’ın panelistler arasında yer aldığı zirveye 100’ye yakın kuruluş destek verirken, akademisyenlerden özel sektör temsilcilerine 450 katılımcı bir araya geldi.

Şengör: Tabiat izin vermezse sürdüremezsiniz

Zirvenin kapanış sohbetinde, gazeteci Ali Çağatay’ın moderatörlüğünde Prof. Dr. Celal Şengör insanca yaşamın sürdürülebilirlik boyutundaki detayları hakkında görüşlerini aktardı. Şengör bu bölümde sürdürülebilirlik kavramının bilimsel boyutu, yenilenebilir enerji politikaları ve çevreye duyarlı yapılaşmanın iklim krizine katkıları gibi konuların yanı sıra, insanca yaşamın toplumsal ve sosyolojik tanımı hakkında görüşlerini paylaştı.

Dünyamızın jeolojik süreçleri ve sürdürülebilirlik kavramına bir doğa bilimci gözünden bakış açısı sunan Celal Şengör, çevreci binalar inşa etmek ve sürdürülebilir bir gelecek yaratmak için tüm paydaşların sorması gereken tek bir soru olduğunu hatırlattı. Atılan her adımın, geliştirilen tüm projelerin tabiatın müsaade ettiği kadarıyla hayata geçirilebileceğini belirten Şengör, “Yaratılmak istenen sürdürülebilir çevre, dünyanın izin verdiği kadar sürdürülebilir. Eğer tabiat size izin vermezse ne yaparsanız yapın sürdüremezsiniz. Doğayla mücadele edemezsiniz zira her zaman doğa kazanır. Bu gerçeği hiçbir zaman unutmamamız gerekiyor. Bugün yaşadıklarımız dünya için önemli değil, geçmişte de yaşanmış. Ancak günümüzdeki sorunlar en çok insan türünü tehdit ediyor” dedi.

“Geçmiş iklim değişimlerini öğrenmeden
 bugünkü gerçeklerle başa çıkamayız”

Küresel ısınma ve iklim değişimi konularına ilişkin dünyanın yüz milyonlarca yıllık süreçteki değişimlerini bilimsel verilerle gözler önüne seren Şengör, dünyamızda karşı karşıya olduğumuz iklim olaylarının daha önce defalarca kez yaşandığının ve her birinin bugünkü yaşadıklarımızla benzerlikler içerdiğinin altını çizdi. Geçmişteki iklim değişimlerini öğrenmenin ve anlamanın bugün yaşadığımız gerçeklerle daha iyi başa çıkabilmenin anahtarı olduğuna değinen Şengör sözlerini şöyle devam etti:

“Dünyamız, şu anda buzul çağı yaşıyor. İçinde bulunduğumuz dönem 35 milyon yıl önce Antarktika’da buzulların büyümesiyle başlıyor. Daha önce de bunlar yaşanmış ve sonrasında buzullar ortadan kalkmış. Yaklaşık 110 milyon önce kutuplarda buzulların hiç olmadığı dönemlerde su seviyesi 100 metre daha yukarıdaydı. Biz 1-2 metre yükselirse ne yaparız diye düşünüyoruz. 110 milyon yıl önce insan yaşamıyordu, fosil yakıtlar ve sera gazı etkisi de yoktu. Dünyanın sıcaklığı 4-5 derece yüksekti. Bugün 1-2 derece yükselmesinden endişe ediyoruz. Dünyamızın ısındığı konusunda hemfikiriz ve ısınmaya da devam edecek. Bugün biz sadece bunu hızlandırıyoruz. Aslında, siz ne yaparsanız yapın gezegenin umurunda değil. Sürdürülebilirlik istiyorsak gezegenle konuşmayı öğrenmek zorundayız.” yorumunda bulundu.

Sıcaklık artışında dünya nüfusunun önemli bir faktör olduğuna değinen Şengör, yapılan araştırmaların artan nüfusla birlikte ısınmayı hızlandıran gazların salınımı da arttığını ortaya koydu. 1900’lerdeki nüfus patlamasının ısınmayı hızlandırdığına dair akademik çalışmaları katılımcılarla paylaşan Şengör, “Dünya, bu kadar nüfusa bakabilir mi, bakabilir. Daha fazlasına da bakar ancak bir şartla. Nüfusun büyük bir çoğunluğunun medeni olması şartıyla. Bugün medeniyetlerin çöküşünü görüyoruz. Yapılan çevre toplantılarında sorunları doğru anlayamıyoruz. Bu çok ciddi bir sorun. Temel bilimlere, tabiat bilimlerine inanan ve bilen bireylere ihtiyacımız var.”

“Güneş enerjisinden mümkün olduğu kadar faydalanmalıyız”

Yenilenebilir enerji kaynaklarının önemine ve gelecek yıllarda neler yapılabileceğine dair bilimsel verileri paylaşan Şengör, Türkiye’nin de içinde bulunduğu coğrafyanın hızla ısınacağını ve 21. yüzyılın ikinci yarısında çölleşme tehlikesi ile karşı karşıya kalınacağını aktardı. Coğrafyamızın su sorunu yaşayacak bölgeler arasında yer aldığını da söyleyen Şengör, güneş enerjisinin en önemli yenilenebilir enerji kaynağı olarak kullanılabilmesinin önemine değinerek şunları söyledi:

“Yenilenebilir sandığımız su, gelecek on yıllar içerisinde giderek azalacak. Benzer şekilde rüzgar enerjisi de azalacak. Artan tek şey güneş ve mümkün olduğu kadar bundan faydalanmamız gerek. İnşa edilecek yapılarda güneş, çok önemli bir enerji kaynağı olarak ele alınmalı.”

Okumaya Devam Et
Yorum Yapmak İçin Tıkla

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

GENEL

Elite World, Rezidans Konseptine İstanbul’da Bir Halka Daha Ekledi 

Yayınlandı

-

Elite World Hotels & Resorts, franchise iş modeliyle büyümeye devam ediyor. Zincir, rezidans kategorisindeki yeni oteli Elite World Residence İstanbul Başakşehir için Hayat Group İnşaat ile anlaşma imzaladı.

Türkiye’nin önde gelen otel zincirlerinden Elite World Hotels & Resorts, rezidans konseptindeki otellerine bir yenisini daha ekledi. Zincir, bu kapsamda İstanbul’un gelişen bölgesi Başakşehir’de Hayat Group İnşaat ile Elite World Residence İstanbul Başakşehir projesi için franchise anlaşması imzaladı.

Konforlu Yaşam Alanları ve Geniş Sosyal Olanaklar

2027 Ocak ayında kapılarını açması planlanan Elite World Residence İstanbul Başakşehir, 45 otel odası ve 70 rezidans dairesi ile misafirlerini ağırlayacak. 2 bloktan oluşan ve 15 katlı ana binası otel ve rezidans olarak konumlandırılan proje, 600 metrekare alana sahip spa ve fitness alanı, 250 metrekarelik restoranı, açık alışveriş alanı, havuzu ve 400 kişilik 2 toplantı salonuyla iş ve tatil amaçlı konaklamalar için ideal bir deneyim sunacak. İstanbul Havalimanı ve Taksim’e 30 kilometre, Çam Sakura Hastanesi’ne yürüme mesafesinde yer alan proje, hem uzun hem de kısa süreli konaklamalarda iş seyahati, tatil ve sağlık turizmi hedef kitlesine hitap edecek şekilde tasarlandı.

Yeni Dönem İçin Güçlü Adım

Elite World Hotels & Resorts Satış ve Pazarlamadan Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Emel Elik Bezaroğlu,  “Elite World Hotels & Resorts olarak, markamızı Türkiye’nin ve dünyanın farklı noktalarına taşımak için yatırımcılarımızla güç birliği yapmaya devam ediyoruz. Yeni otelimizle birlikte sadece konaklama değil; bulunduğumuz şehre değer katacak, istihdam ve turizm potansiyeli yaratacak adımlar atıyoruz. Elite World Residence İstanbul Başakşehir, zincirimizin rezidans konseptindeki 3. oteli olarak sürdürülebilir büyümemizin örneğini teşkil ediyor. Misafirlerimizin ihtiyaçlarına uygun konfor ve hizmet standartlarımızı her geçen gün daha geniş bir kitleyle buluşturmaktan mutluluk duyuyoruz.” dedi. 

Elite World Hotels & Resorts CEO’su Orkun Petekçi ise  “Bugün imza attığımız bu anlaşma, franchise iş modeliyle büyüme stratejimizdeki kararlılığımızın önemli bir örneğini oluşturuyor. Zincirimizin İstanbul’daki 9’uncu oteli olacak bu tesis, portföyümüzdeki çeşitliliğin de önemli bir parçası olacak. Yeni otelimizin, İstanbul turizminin gelişimine katkı sağlayacağına ve markamızın büyüme yolculuğunda önemli bir kilometre taşı olacağına inanıyoruz. Yatırımcılarımızın vizyonunu Elite World’ün uluslararası hizmet kalitesiyle buluşturarak güçlü ve sürdürülebilir büyümeye devam ediyoruz.” diye konuştu.

Hayat Group İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Mohamed Abdel Halim ise yatırımla ilgili olarak şunları kaydetti: “Gayrimenkul ve karma yaşam projelerinde edindiğimiz deneyimi, turizm sektörünün güçlü markalarından Elite World ile yeni bir boyuta taşıyoruz. Elite World Residence İstanbul Başakşehir, grup olarak markalı otel ve rezidans projelerimizdeki ilk büyük adımımız olacak. Elite World’ün uluslararası hizmet kalitesiyle bölgeye ve İstanbul’a değer katacağımıza inanıyoruz.” 

Okumaya Devam Et

GENEL

Şeffaf iletişim marka sadakatini yüzde 94’e çıkarıyor

Yayınlandı

-

Günümüzde markaların tüketicilerle kurduğu ilişkinin doğası köklü bir değişimden geçiyor. Sadece kaliteli bir ürün ya da hizmet sunmak, müşterilerin güvenini kazanmak için artık yeterli değil. Tüketiciler, markaların arkasındaki değerleri, iş yapış biçimlerini, toplumsal sorumluluklarını ve hatta kriz anlarında sergiledikleri tavırları daha yakından takip ediyor. Özellikle dijitalleşmenin hız kazandığı çağımızda bilgiye erişimin hiç olmadığı kadar kolay hale geldiğini vurgulayan İnomist iletişim Danışmanlığı Ajans Başkanı Sibel Selvi, şeffaf iletişimin markalara kazandırdığı avantajlara dikkat çekiyor.

Tüketicilerin yüzde 90’ı satın alma kararında şeffaflığa öncelik veriyor

Şeffaf iletişimin artık bir tercih olmanın ötesinde zorunluluk haline geldiğine dikkat çeken Sibel Selvi, şunları söylüyor: Araştırmalar bu dönüşümü net bir şekilde ortaya koyuyor. NielsenIQ verilerine göre tüketicilerin yüzde 72’si, bir markanın amacını ve değerlerini açıkça ortaya koymasının satın alma kararlarını doğrudan etkilediğini belirtiyor. Label Insight tarafından yapılan başka bir araştırma ise tüketicilerin yüzde 94’ünün şeffaf davranan markalara daha sadık kaldığını gösteriyor. Benzer şekilde WebFX’in yayımladığı istatistiklere göre tüketicilerin yaklaşık yüzde 90’ı satın alma kararında şeffaflığı en önemli faktörlerden biri olarak görüyor. Bu oranlar, şeffaflığın artık marka değerinin ayrılmaz bir parçası haline geldiğini açıkça ortaya koyuyor.

Güven inşa etmenin en etkili yolu açık iletişim

Peki, şeffaf iletişim neden bu kadar önemli? Öncelikle güven inşa etmenin en etkili yolu açık iletişimden geçiyor. Tüketiciler, markaların hatalarını gizlemesindense sorumluluk almasını ve çözüm yolunu şeffaf şekilde paylaşmasını tercih ediyor. Kriz dönemlerinde şeffaf iletişimi öncelik haline getiren şirketler, tüketiciler tarafından çok daha güvenilir bulunuyor. Bu da itibar yönetiminde şeffaflığın kritik bir rol oynadığını gösteriyor. Bununla birlikte şeffaflık, müşteri sadakatini ve marka bağlılığını artırıyor. Şeffaf markalar yalnızca tercih edilmekle kalmıyor, aynı zamanda tüketicilerin gözünde “savunulmaya değer” hale geliyor.

Şeffaflık, verilerin güvenilir şekilde paylaşılmasını gerektiriyor

Elbette markaların şeffaflık konusunda adım atması kolay değil. Ölçülmesi güç veriler, farklı kültürel beklentiler ve rekabet kaygıları şirketlerin önüne önemli engeller çıkarabiliyor. Bu noktada şeffaflık sağlamak, birçok farklı aktörün verilerinin uyumlu ve güvenilir şekilde paylaşılmasını gerektiriyor. Ancak bu süreçte bilgi eksiklikleri veya doğrulama sorunları yaşanabiliyor. Şeffaflık ile “ticari sırların korunması” arasındaki ince denge, markalar için zaman zaman kafa karıştırıcı bir alan oluşturuyor. Çok fazla bilgi paylaşımı rakipler için avantaj yaratabileceği gibi tüketicilerde de karmaşa doğurabiliyor. Bununla birlikte, dünyada öne çıkan uygulamalar şeffaf iletişimin doğru şekilde kurgulandığında markalar için ciddi bir değer yarattığını ortaya koyuyor. Vogue Business tarafından “radikal dürüstlük” olarak tanımlanan akım, markaların başarılarının yanı sıra hatalarını da samimiyetle paylaşmasını kapsıyor. Bu yaklaşım özellikle genç kuşak tüketiciler arasında büyük yankı buluyor.

Uzun vadeli başarının temel koşulu, şeffaf iletişim stratejisi

Gelinen noktada şeffaf iletişim stratejisi oluşturmak günümüz markaları için artık bir tercih değil, uzun vadeli başarının temel koşullarından biri. Tüketiciler markalardan dürüstlük, hesap verebilirlik ve samimiyet bekliyor. Bu beklentiyi karşılayabilen şirketler hem güven hem de sadakat kazanarak rekabette öne çıkıyor. Buna karşın şeffaflıktan uzak duran markaların, dijital çağda itibarlarını koruması giderek zorlaşıyor. Şeffaf iletişim, geleceğin güçlü markalarının olmazsa olmaz yapıtaşı olmaya aday görünüyor.

Okumaya Devam Et

GENEL

GAYRİMENKULDE İLKLERİN MARKASI BİZİM EVLER, YAPAY ZEKAYLA HAZIRLANAN İKİNCİ REKLAM FİLMİYLE YENİDEN SAHNEDE

Yayınlandı

-

“Sektörde ilk yapay zekâ reklam filmi de Bizim Evler için hazırlanmıştı” 

İhlas Holding İnşaat Grubu, binlerce aileyi ev sahibi yaptığı Ispartakule bölgesindeki Bizim Evler markalı projeleri için yeni bir reklam filmi hazırlattı. Şubat ayında yayınlanan ve gayrimenkul sektöründe ilk olma özelliği taşıyan yapay zekâ destekli reklam filmiyle büyük ses getiren marka, şimdi ikinci filmle bu yenilikçi yaklaşımı sürdürüyor. Bizim Evler için yapay zekâ teknolojisiyle hazırlanan her iki reklam filminde de yarım asra yakın tecrübesiyle Fikirevim Reklam Ajansı’nın imzası bulunuyor.

İstanbul’da planlı şehir hayatının en başarılı örnekleri arasında yer alan Ispartakule bölgesinin, en güçlü inşaat firması İhlas Holding İnşaat Grubu, Bizim Evler markası için yapay zekâ teknolojisiyle yeni bir reklam filmi hazırlattı. Daha önce Şubat ayında hazırlanan ve büyük ses getiren reklam filmi, “Yapay zekâ teknolojisiyle gayrimenkul sektöründe hazırlanan ilk reklam filmi” olmuştu.

HER DETAYDA YAPAY ZEKA TEKNOLOJİSİ

Senaryodan müziğe, görsellerden metinlere kadar tüm aşamalarda yapay zekâ teknolojisiyle üretilen yeni reklam filminde, teslime hazır Bizim Evler 10 ve yapımı süren Bizim Evler 11 projesindeki 48 aylık vade kampanyası anlatılıyor. Bu öncü çalışmada, yapay zeka teknolojisiyle hazırlanan ilk reklam filminde olduğu gibi yarım asra yaklaşan tecrübesi ve yenilikçi bakış açısına sahip Fikirevim Reklam Ajansı’nın imzası bulunuyor.

GEÇMİŞTEN İLHAM, GELECEĞE VİZYON

Hazırlanan yeni reklam filminde, Bizim Evler projeleriyle özlenen mahalle kültürü ve  komşuluk değerlerinin yeniden hayat bulduğu mesajı veriliyor. Ayrıca yapay zekâ teknolojisiyle hazırlanan yeni reklam filmiyle İhlas Holding İnşaat Grubu, tıpkı ilk filmde olduğu gibi teknoloji ile gayrimenkul sektörü arasında önemli bir bağ kurarak benzersiz bir müşteri deneyimi yaşatmayı hedefliyor. 

Okumaya Devam Et

Trendler