Cuma, Mart 29, 2024
Ana SayfaMimariMimar Nihat Şen : “Türkiye nüfusunun yüzde 72’sini ilgilendiren bir gerçekle karşı...

Mimar Nihat Şen : “Türkiye nüfusunun yüzde 72’sini ilgilendiren bir gerçekle karşı karşıyayız”

“Deprem riskinin bize dayattığı sorunlara kalıcı çözümler ortaya koyabilmek için milli seferberlik ruhuyla siyasi polemik haline getirilmeden iktidarı ve muhalefeti ve toplumun her kesimi ile hareket edilmeli ve yerel yönetimlerin bu sürece siyasi gelecek endişesi duymadan hizmet prensibi ile dahil olması gerekmektedir.”

Mimari ve Kentsel Dönüşüm ile ilgili danışmanlık hizmeti veren ve ülkemiz adına önemli pek çok sosyal projede görev alan Agra Dönüşüm Yönetim Kurulu Başkanı ve Kentsel Dönüşüm Uzmanı Mimar Nihat Şen ile Türkiye’nin deprem gerçeğini ele almaya çalıştık. Ülke olarak sürekli karşılaştığımız bu doğal afetten çıkardığımız dersler, devletin bu noktada ortaya koyduğu tedbirler ve yapılması gerekenlerin yanı sıra, kalıcı çözümler için kamu ve özel sektöre düşen sorumluluklar ve devam eden kentsel dönüşüm çalışmalarının deprem tehlikesine karşı nasıl avantaja çevrilebileceğini konuştuk.

‘Depreme dayanıklı yapı’ denilince ne anlaşılmalı?

Binanın yapılacağı mevcut arazinin zemin yapısı doğrultusunda günümüz yönetmelikleri ve kullanım amacına göre tüm projeleri çözülüp yapılan, aynı zamanda onaylı projelerine göre de denetim ve kontrolleri yapılmış, iskanı alınmış binalara dayanıklı bina diyebiliriz.

Modern yerleşim yerleri kurmanın başlıca şartı nedir?

İhtiyaca yönelik kurulacak olan modern yerleşim yerleri öncelikle, istenen taleplere cevap verebilecek, lokasyonu doğru belirlenmiş, ulaşımından alt yapısına, yeşil alanından otoparkına, günün yönetmeliklerine uygun doğal afetlere dayanıklı olmasına, yenilenebilir enerji ile kendi enerjisini üreten, atık yönetim sistemini ve çözümünü yapan, akıllı cadde ve akıllı binalara ve sosyal donatı alanlarının çözümüne varıncaya kadar uzun vadeli planlama yapılarak oluşturulmalıdır.

En önemli konuların , başında kurulumu yapılacak olan yerleşim yerlerinin öncelikle aktif fay hattı üzerinde olmamasına, dere yatakları ve taşkın alanlarına yakın olmamasına, ulaşımı çözülmüş ve alt yapısı problem yaratamayacak ve zemini sağlam yerlerin tercih edilmesi çok önemlidir.

Depreme dayanıklı yapılarda ‘akıllı bina’ teknolojilerinin yeri neresi?

 Bu alanda çalışmalarınız var mı? Depreme dayanıklı yapılarda öncelikle ihtiyaca göre projelerin çözümünün yapılması gerekmektedir. Binanın olası bir depremde içindekilere zarar görmemesi anlamında kurulacak sistem ile enerjisinin kontrolünden tutun gaz kontrolüne, tahliye anındaki çözümlerin üretilmesine, dışarı ile gerektiğinde haberleşmesinin sağlanmasına, gerekli olan hava koşullarının ve aydınlatma ve enerjinin kullanılmasına kadar akıllı bina teknolojileri binalarda kullanılmalıdır. Projelendirdiğimiz binalarda akıllı bina sistemi ile enerjinin verimli kullanımından, atık yönetimine, acil durumlarda tüm güvenlik tedbirlerini sağlayacak sistemleri projelerimizde yer veriyoruz.

Türkiye, depreme dayanıklı gayrimenkulde mevzuat ve standart olarak dünyaya göre yeri nerede?

Türkiye’deki yapı stoğunu incelediğimizde yaklaşık yüzde 60’nın ruhsatsız kaçak, ruhsata aykırı, denetimsiz, mühendislik hizmeti almamış ve olası doğal afetlere dayanıklı olduğunu söylemek çok zor. Yaklaşık 6,5-7 milyon konutun acilen yenilenmesi veya güçlendirmesi gerektiğini, söylüyoruz. Bir gerçek var ki deprem kuşağında olan ve Türkiye coğrafyasının yüzde 66’sını Türkiye Nüfusunun yüzde 72’sini ilgilendiren doğal afetten etkilenecek bir gerçekle karşı karşıyayız. 1999 Marmara depreminden sonra defalarca yönetmelik değişti ve en son 1 Ocak 2019 yılında deprem haritası yürürlüğe girdi. Türkiye’de nervürlü demir ve hazır beton uygulamasına 2000 yılında yağı denetim uygulamasına da 2001 yılında girildi. Bu nedenle özellikle 2019 yılından önce yapılan binaları mevzuat ve dünya standartları ile karşılaştırdığımızda geride olduğunu ama özellikle 2019 yılından sonra dünya standartlarına uygun hale geldik diyebiliriz.

Deprem kuşağında olan Türkiye kalıcı bir çözüm için sizce nasıl bir çalışma başlatmalı?

Türkiye coğrafyasının yüzde 66’sını ve Türkiye nüfusunun yüzde 72’sini ilgilendiren deprem gerçeği var. Bu gerçek binlerce yıl var ve devam edecek. Enlem ve boylamasına yaklaşık 24.500 km fay hattı üzerinde olan bir coğrafyadan bahsediyoruz. Geçmiş tarihlerde aralıklarla çok tahrip edici depremler olmuştur. Bunca geçirdiğimiz üzücü olaylardan ders çıkarmadığımıza göre deprem ve depremle yaşamanın müfredat olarak eğitim sistemimize ilave edilmesi ile başlayabiliriz. Bundan yaklaşık 8 yıl önce de 6,5-7 Milyon konutun yenilenmesini söylüyorduk bugün de aynı rakamı telaffuz ediyoruz. Demek ki Türkiye’de depremden etkilenebilecek yapı sayısını, bölgesine varıncaya kadar her şeyi biliyoruz ve kayıtlarda da var. 57 milyon insanı ilgilendiren bu kadar ciddi bir dönüşüm hamlesini Genel Müdürlük ve merkezi yerden karar mekanizması ile çözmek mümkün değil. Bunun için gereken ise; ayrı bir bakanlık ve konusunda uzman kişilerden oluşan yeni bir kadro hareketi ile aynı zamanda bu konu ile ilgili ayrı bir bankanın, yeni iş finans sisteminin oluşturulması gerekir ki, bu çok zor değildir. Milli seferberlik ruhuyla siyasi polemik haline getirilmeden iktidarı ve muhalefeti ve toplumun her kesimi ile hareket edilmeli ve yerel yönetimlerin bu sürece siyasi gelecek endişesi duymadan hizmet prensibi ile dahil olması gerekmektedir. Yapılacak olan çalışmalar ve kentsel dönüşümleri uzun vadeli planlayarak, yaşanmaz bir şehri, mahalleyi, daha yaşanmaz bir hale getirmeden çözülmelidir. Sadece riskli binaların yıkılıp yerine yeni binanın yapılması algısı ve düşüncesinden çıkartılarak yasanın özüne göre Kentsel Dönüşüm çalışmalarını yapmak gerekir.

Firmanız, depreme dayanıklı yapılar konusunda nasıl bir çalışma yürütüyor?

Firmamız genelde vatandaşın kendi mülkünü yasanın sağladığı imkan ve olanaklarından faydalandırarak ve aynı zamanda da finans sistemini çözerek herhangi bir kat karşılığı, gelir paylaşım esasına gerek kalmadan riskli binalarını yönetmelikler uygun bir şekilde projelendirerek tüm süreci tek elden “ Kendin Yık-Kendin Yap”, “İş ve Finans” sistemi yürüten ve uygulama yapan bir çalışma yürütmektedir. Riskli ve eski yapının kat karşılığı veya gelir paylaşımı esasına göre yapılması, herhangi bir imar artışı söz konusu değil ise vatandaşı kaderi ile baş başa bırakmamak için kendi mülklerini kendi finans sistemimiz ile 10 yıl vade ile yeniden yapıyoruz. Sistemimiz içinde çözümsüz hiçbir şey olmayıp değişik çözüm önerileri mevcuttur. Aynı zamanda yenilenecek olan binada ilave bir artış veya kazanç varsa bile firmamız bu kazancın mülk sahiplerinde kalmasını tercih etmektedir. Geliştirdiğimiz iş ve finans sistemi ile herhangi bir bankaya ve kredi kullanımına gerek kalmadan vatandaşlarımızın çok rahat ödeyebileceği ödeme planı sunuyoruz. Firmamız aynı zamanda bu işi sosyal sorumluluk projesi olarak görüp vatandaşın yaşam riski olan menkullerini kazancı vatandaşta kalmak koşulu ile yürütmektedir.

Tarihe baktığımızda, Türkiye yüksek depremler yaşamasına karşılık başta ibadethane, kışla, hastane ve diğer birçok kamu binalarının ayakta kalabildiğini görüyoruz. Bu kaliteyi ortaya koyan şey tam olarak nedir?

Eski yerleşimlere baktığımızda fay hattı üzerinde veya dere yatakları gibi yerlere pek yapılaşmanın yapılmadığımı görürüz. Yapılan binaların yapım tekniği, kullanılan malzeme ve işçilikler yapım standartlarına göre hakkı ile yapılmıştır. O tarihlerde yapının statik çözümlemesi ve hesabı, zemin iyileştirmesi, su, nem, havalandırma gibi yapıyı etkileyen unsurlar düşünülmüş ve uygulanmıştır. Yapılan binaların çoğu yığma tekniği ve en ince detaylarına kadar düşünülmüş ve statik çözümleri yapılmıştır. Ayrıca yapılan binalar yörenin kültürüne, mimarisine, malzemesine ve yapım tekniğine göre yapılmış ayrıca yüksek katlı binalar olmadığından bugün ayakta hala kalmaktadırlar. Geçmiş tarihlerde yapılan yapıların depremden zarar görmediğini söylemek hata olur. Tarihteki depremlerde de yıkılan hasar gören yapılar olmuştur ki örneğin; İstanbul’da geçmiş tarihlerde Ayasofya zarar görmüştür. İstanbul’un fethinden sonra ilk deprem 1489 yılında olmuş ve bir çok camimiz,1509 yılında olan depremde dev dalgalar surları aşmış kıyılarda önemli hasarlar yapmış, Fatih ve Beyazıt camiler, Topkapı sarayı hasar görmüş,1894 İstanbul depreminde de ciddi hasarlı binalar olmuş hatta kapalı çarşı ciddi zarar görmüştür. Geçmişte yapılan binaların hepsi bir ustalık, yılların tecrübesi ve hakikaten ustalığın ve bilginin hakkını vererek yapıldığından hala ayakta kalmaktadır.

Yapıların sağlamlığı ve uzun ömürlü olmasında, malzemenin kalitelisi, yalıtım ve yalıtımı üretme ve kullanma teknolojileriyle ilgili nasıl çalışmalar yapıyorsunuz?

Binanın süreçte sağlamlığını etkileyecek en önemli yapı malzemelerinin başında su ve ısı yalıtımı gelmektedir. Özellikle su yalıtımı binanın yapılacağı zemine ve kullanım şekline göre çok önem taşıyacağından kaliteli ve doğru malzemenin tercih edilmesinin yanında uygulamasının da işin uzmanları tarafından yapılması çok önemlidir. Uygulamasını yaptığımız binalarda daha proje aşamasında zemin ve yapının karakterine uygun malzemeleri araştırıp, ona göre seçtiğimiz malzemenin uygulamasına da çok dikkat ediyoruz.

Türkiye malzeme kalitesi, yalıtım malzemeleri üretimi ve yalıtım malzemelerini kullanma teknolojilerinde yeri neresi?

Tam anlamıyla bu konuya dikkat edildiğini söyleyemeyiz. Çok kaliteli yalıtım malzemeleri üretmemize rağmen çoğu inşaat işlerinde kalitesi uygulaması ve testleri yapılmadan uygulamalar yapılmaktadır. Bu uygulamalar sonraki yıllarda binanın sağlamlığını olumsuz yönde etkileyeceğinden, böyle devam etmesi ve dikkat edilmemesi durumunda ileriki yıllarda sağlamlığını yitirmiş binalarla karşı karşıya kalacağız.

Kentsel dönüşümün depreme dayanıklı yapılar konusunda nasıl ve ne derecede katkısı olur?

Yerinde ve kriterlere uygun yapılan kentsel dönüşüm projeleri dayanıklı yapılara dönüşmede önemli katkısı olacaktır. Zaten yapının riskli ve sağlam olmamasından kaynaklı yapılardan oluştuğuna göre yapılan dönüşümlerde son yönetmeliklere ve standartlara uygun yapılar yapılacağından dayanıklı yapıların oluşmasına fayda sağlayacaktır.

Kentsel dönüşümde Türkiye şu anda nerede? Deprem bölgelerinin yapısal ıslahında istenilen yere gelinebildi mi?

Üzülerek ifade edeyim ki Kentsel Dönüşümde istediğimiz hedefe varmış değiliz. Yasanın yürürlüğe girdiği tarihten bu yana ki 8 yıl oldu, ancak yüzde 10’nun yenilendiğini söyleyebiliriz. Halbuki bunca geçen süreçte daha hızlı dönüşebilirdik ve üzücü olaylarla karşılaşmayabilirdi. Yapı stoğumuzun kalitesizliğini deprem olmadan çöken, yıkılan, çatlayan binalardan anlayabiliriz.

Kentsel dönüşümü engelleyen en önemli etken yasanın yeterince önemsenmeyişi, kamuoyuna gerekli bilgilendirmenin yapılmaması, ayrı bir yapılanmanın olmaması, yasanın günün koşullarına göre revize edilmemesi hatta yeniden yazılmaması, imar yönetmeliklerindeki yetersizlikler, Belediyelerin aktif olarak sürece dahil olmaması, Yasanın içeriğine uygun kentsel dönüşüm projelerin yapılmayışı ve kentsel dönüşümün rantsal dönüşüm olarak algılanmasına sebebiyet veren uygulamalar diye sıralayabiliriz.

Kentsel Dönüşüm uygulamalarının doğru yapılması, yasanın anlatılması, alan bazlı dönüşüm modellemesinin yapılması, işi bilen kadrolarla teşekkül ettirilmiş ayrı bir Bakanlığın kurulması, sadece kentsel dönüşüm ile ilgili bankanın teşekkül ettirilmesi, Belediyeleri sürece hizmet odaklı dahil olması ve yeni bir iş ve finans modeli ile kısa sürede sağlıklı yapılara ulaşabiliriz.

- Sponsorlu -spot_img
İLGİLİ İÇERİKLER

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

DİKKAT ÇEKENLER