“Systemair olarak sürdürülebilirliği sadece ekonomik bir kâr aracı olarak değil toplumsal ve çevresel bir dönüşüm amacı olarak görüyoruz. Çevresel ve ekolojik değerleri barındıran ekonomik çözümler üretilmesi için sürdürülebilir bir kalkınma modeli oluşturuyor, hedeflerimizi bu model çerçevesinde şekillendiriyoruz.”
Türkiye’nin en büyük iklimlendirme şirketlerinden biri olan Systemair, yılda 4 bin 500 adet klima santrali kapasitesiyle üretim çalışmalarını sürdürüyor. Otomasyonlu klima santralleri alanında Türkiye Pazar lideri olan firmanın Dilovası’nda bulunan yaklaşık 28 bin metrekare alan üzerinde kurduğu fabrikası, Türkiye’nin LEED Gold Sertifikası’na sahip ilk klima santrali fabrikası ünvanına sahip. Enerji ve Çevre Dostu bir yapıyla üretimlerini gerçekleştiren Systemair, sürdürülebilirlik konusunu tüm faaliyetlerinin ana eksenine koymuş durumda. Systemair Türkiye Genel Müdürü Ayça Eroğlu ile sürdürülebilirlik ve bu alandaki temel anlayış ve yaklaşımları ele aldık.
Öncelikle sürdürülebilir bir iş dünyası ve yaşamı nasıl tanımlıyorsunuz?
Sürdürülebilirliğin özünde kaynakları doğru ve adil kullanarak gelecek nesillere daha yaşanabilir bir dünya bırakma gayesi olduğunu düşünüyorum. İşletmeler özelinde baktığımızda sürdürülebilirliği bir hedef olarak değil, hedefleri domine eden temel bir güç olarak gören firmaların faaliyetlerini doğaya en az zarar verecek şekilde sürdürmesi, üretimden dağıtıma, tedarikten ham maddenin tekrar kullanılmasına kadar geçen her süreçte ekolojik hassasiyeti temel ilke olarak görmesi büyük önem arz ediyor. Bu tarz firmaları mevcut kaynakları döngüsel olarak kullanabilecek yetenek ve alt yapıya sahip kurumlar olarak tanımlamak mümkün. Dünyanın yaşadığı ekolojik sorunları minimize edebilmek, artan popülasyon ve sanayi faaliyetlerinin etkilerini azaltabilmek adına şirketlerin operasyonlarına ekolojik bir perspektiften bakması çok önemli.
Günlük hayata baktığımızda ise sürdürülebilirlik birey olarak çevresel etkimizi hem kendimiz hem de dünya için sürdürülebilir olarak azaltmak bunun için gerek satın alma alışkanlıklarımızı gerekse tüketim normlarımızı değiştirmek olarak özetlenebilir. Sürdürülebilir yaşam bireyde başlasa da toplum olarak bir örgüt içinde kendine yer bulabilmesi ve örgütsel bir farkındalık düzeyine ulaşması oldukça kritik. Bu noktada aldığımız kararlarda doğayı ve diğer canlıları düşünmek, doğa ile bir denge içinde olmak, doğal döngünün kendi içindeki ilişkisine saygı duymak gibi önemli ve köklü değişimleri içeriyor.
Sürdürülebilirlik yaklaşımınızın temelinde neler var, başlangıç adımlarınızdan biraz bahseder misiniz? Bu konuda bugüne kadar geliştirdiğiniz stratejiler ve faaliyetler hakkında neler söylemek istersiniz?
Temel verimlilik ilkelerine uygun olacak şekilde inşa edilen LEED Gold sertifikasına sahip fabrikamızda faaliyetlerimizin ve ürünlerimizin çevreye olan yükünü azaltmak için sürekli çalışıyor, sürdürülebilirliği evrensel değerler özelinde ele alıyoruz. Şirket olarak ürün ve çözümlerimizi geliştirirken Birleşmiş Milletler tarafından belirlenen 17 Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarından dört tanesini benimsiyoruz. Bu dört amaç; insana yakışır iş ve ekonomik büyüme, sürdürülebilir şehirler ve topluluklar, sorumlu üretim ve tüketim ile toplumsal cinsiyet eşitliği. 2050 yılına kadar ise iş yapma şeklimiz, çalışma alanlarımız ve operasyon süreçlerimizde bu dört amacın ışığında sürdürülebilir ve sağlıklı hava sağlanan mekânlarda kendi sektörümüzün lideri olmayı hedefliyoruz. Ürünlerimizle sağlıklı, konforlu ve güvenli bir iç mekân iklimi sağlıyoruz. Daha yüksek enerji verimliliği gereksinimleri, kentleşme ve artan ekonomik refah, sürdürülebilirlik ve dijitalleşme gibi dış etkenler; operasyonlarımızı geliştirmemiz için tetikleyici unsurlar arasında yer alıyor. Sunduğumuz enerji verimli ve güvenilir iklimlendirme çözümleriyle iç hava kalitesini artırmakla kalmıyor aynı zamanda ‘sorumlu üretim’ anlayışına da öncülük etmeyi hedefliyoruz.
Sürdürülebilirlik etkilerini uzun vadede nasıl koruyup-iyileştirmeyi planlıyorsunuz?
Systemair olarak sürdürülebilirliği sadece ekonomik bir kâr aracı olarak değil toplumsal ve çevresel bir dönüşüm amacı olarak görüyoruz. Çevresel ve ekolojik değerleri barındıran ekonomik çözümler üretilmesi için sürdürülebilir bir kalkınma modeli oluşturuyor, hedeflerimizi bu model çerçevesinde şekillendiriyoruz. Bu, bizi biz yapan bir değer. Kurum kültürümüzün bir parçası olduğu için de tüm çalışanlarımızın benimsediği, özümsediği ve korumak için çaba sarf ettiği güçlü bir cevher. Korumak içinse birbirimizle olan iletişimimizi ve görüşlerimizi paylaşacağımız alanları hep açık tutuyoruz. İyileştirmek için devlet, STK, üniversiteler ve daha birçok bağımsız kurum ile iş birliği içinde çalışıyoruz. Uluslararası bir perspektif kazanabilmek adına global üyeliklerimiz bulunuyor. Ayrıca Systemair Türkiye olarak tasarım ve üretim süreçlerimizden günlük yaşantımıza kadar her alanda karbon ayak izini düşürmek adına farkındalık yaratmaya çalışıyoruz. Karbon ayak izi hesaplamalarını Systemair Grup içerisinde Türkiye Ar- Ge ekibimiz yapıyor ve bunu grup içi tüm firmalara ihraç ediyoruz.
Bu konu üzerinde gelişmiş ülkelerdeki mevcut algı ve pratiklerle Türkiye’deki yaklaşımlar arasında sizce bir fark var mı?
Her platformda tartışılan, değerlendirilen, gündeme getirilen ekonomik, toplumsal, sosyal ve siyasal zeminde ele alınan sürdürülebilirlik konusunun önemi dünyada ve Türkiye’de daha fazla anlaşılan bir konu haline geldi. Dünyada üretim ve tüketimin artması, popülasyonun giderek yükselmesi, sanayi sektörünün hızla gelişmesi, kentleşmenin artması birçok problemi de beraberinde getirirken bu konuyu görmezden gelmek imkânsız.
Sürdürülebilirlik yaklaşımı dünyada 1960’lı yıllarda benimsenmeye başlandı. Bu yaklaşım 1970’lerde uluslararası boyuta ulaştı ve 1983 yılında Birleşmiş Milletler (BM) tarafından Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu’nun kurulmasını sağladı. Çevrenin korunması ve geliştirilmesi konusunun ilk kez tartışıldığı BM Konferansı’ndan günümüze uzanan bu yolculukta dünyaya zarar verdiğimiz açıkça ortaya konuldu. Yakın geçmişte ortaya atılan bu tez; Amerika, Kanada ve Avrupa ülkelerindeki şirketlerde çok daha önce benimsendi. Ekonomik kalkınma, turizm, tarım, endüstri, kentleşme/yapılaşma, ekosistem yönetimi, su kaynakları ve kirlilik yönetimi gibi sorunlarda şirketlerin faaliyetlerini doğa ile iş birliği içinde yürütme hassasiyeti daha hızlı yerleşti. Üstelik bireysel çabaların ötesinde devletler, STK’lar, diğer örgütlerle ortaklaşa yürütülmesi gereken bir mesele olduğu alınan kararlar sayesinde güçlü bir kültür ögesi haline geldi.
Ülkemiz özelinde baktığımızda ise bireyler gibi şirketlerin de giderek daha bilinçli iş yapış şekillerini benimsediğini görmek sevindirici… Ülkemiz dahil olmak üzere tüm ülkelerin sürdürülebilirlik fikrine sıkı sıkıya bağlanması gerektiğine inanıyor; dünyadaki politik entegrasyon, toplumsal, kültürel ve ekonomik kimlikten bağımsız, doğamızı kurtaracak temel güç olarak görülmesi gerektiğini düşünüyorum.
Sürdürülebilir bir kurum bilincinin gelişebilmesi için atılabilecek temel adımlar nelerdir?
Bir kurum ancak topluma katma değer sağlayabilirse istikrarlı olarak büyüyebilir. Eğer gerçek bir sürdürülebilirlik anlayışından bahsetmek isteniyorsa öncelikle bunun bir kurum kültürü haline getirilmesi gerekiyor. En tepeden en uca kadar bir şirketi oluşturan tüm katmanlarda bu bilincin yerleşmesi adına şirket içi iletişim, eğitim, toplantı, online veya fiziksel bilgi alışverişi gibi platformların çok önemli olduğu kanaatindeyim. Yönetimin vereceği kararların çalışanlarda karşılık bulması çok önemli. Bunun için herkesin görüşünü paylaşmasını ve değişime katılmasını sağlamak gerekiyor. Ancak daha geniş bir perspektiften baktığımızda bu temel yaklaşımın çok daha küçük yaşta edinilmesi gereken bir anlayış olduğunu düşünüyorum. Bu noktada ailede başlayıp eğitim kurumlarında devam edecek bir aktarımla bu anlayışın daha çok benimseneceğine inanıyorum.
‘Sürdürülebilirlik’ adı altında ortaya koyduğunuz tüm çalışmaların; üretim, sevk ve tüketim noktasında ortaya çıkaracağı amaçlanan fayda ve iyileştirmeler başlıca nelerdir?
Systemair olarak hava konusuna bütüncül bir bakış açısıyla yaklaşarak iç hava sağlığı gibi dış hava sağlığını da korumaya bir vatandaşlık görevi gözüyle bakıyor ve attığımız her adımda bu görevin sorumluluğunu hissediyoruz. Yeşil Havalandırma (Green Ventilation) konseptiyle Avrupa’da 2000’li yılların başından bu yana yüksek verimli havalandırma cihazları üretiyoruz. Systemair’in en küçük kanal fanlarından dev klima santrallerine kadar tüm ürünleri Ecodesign’a uyumlu şekilde tasarlanıyor. Faaliyetlerimizin ve ürünlerimizin çevreye olan yükünü azaltmak için hiç durmadan çalışıyoruz. Çevresel etkilerimizi en aza indirmek için yaptığımız bazı çalışmalardan bahsetmek isterim. 2018 yılında hayata geçirdiğimiz Dilovası Makine İhtisas Organize Sanayi Bölgesi’nde yaklaşık 28 bin metrekare alana kurulu fabrikamız, “Türkiye’nin ‘Enerji ve Çevre Dostu Tasarımda Liderlik” anlamına gelen LEED Gold Sertifikası’na sahip ilk klima santrali fabrikası” olma özelliğini taşıyor. Yüksek verimli Systemair iklimlendirme ürünlerinin kullanıldığı tesisimizde; yağmur suyunun toplanması, su ve enerji tasarruflu ekipman kullanımı, verimli ısıtma ve soğutma sistemleri, ısı yalıtımı, atıktan ısı geri kazanım sistemleri gibi verimli kaynak uygulamaları mevcut. Fabrikamız aynı zamanda üretim giderlerini minimuma indirgeyecek teknolojik yatırımlarıyla dikkat çekiyor.
Sürdürülebilirlik çalışmalarımıza ürün geliştirme aşamasından başlıyor, üretim ve tedarik zincirinin tamamı boyunca devam ediyoruz. Bu kapsamda nakliye gereksinimini azaltmak üzere lojistik çözümlerini analiz ediyor ve son olarak ömrü tükenmiş ürünün en iyi nasıl bertaraf edileceğini inceliyoruz. Malzeme seçimi, üretim yöntemleri ve lojistik, birbirlerine çözülmez bağlarla bağlı ve biz de sistemlerimizi bu doğrultuda kurguluyoruz. Geri dönüşüm süreci dahil olmak üzere tüm yaşam döngüsü perspektifini dikkate alarak üretim sistemlerinin performansını iyileştirmek, emniyetli ve sağlıklı işyerleri, yeni malzemeler, çevreyle dost imalat süreçleri ve ürün geliştirme için çalışıyoruz. Fiziksel yapıya ek olarak, operasyonel süreçlerde hem emisyonları azaltmak hem de kaynak sürdürülebilirliğini ön plana almak adına atık oluşum miktarlarını minimuma indiren eko tasarım ilkeleri benimsedik. Üretimde ve ofislerde oluşan atıkları kaynağında ayrıştırarak Sıfır Atık Belgesi almaya hak kazandık ve ayrıştırılmış atıkların öncelikle yerinde farklı bir amaçla yeniden kullanımına teşvik edecek alternatifler yarattık. Yerinde değerlendirilemeyen atıkların ise konusunda yetkin bir geri dönüşüm firması üzerinden geri dönüşüm ekosistemine katılmasını sağlıyoruz.
Systemair Türkiye ekibi olarak ofis ve fabrika alanlarında tükettiğimiz içecek ambalajlarını, RVM Systems makineleri ile toplayarak yüksek kalitede hammaddeye dönüştürülmesi için ileri dönüşüme gönderiyoruz. Yaptığımız geri dönüşüm çalışmaları sayesinde yalnızca Türkiye operasyonumuzla her ay 10 bin adet plastik ambalajın denizleri kirletmesine engel oluyoruz. Odağımızda çevre hassasiyeti ve sürdürülebilirliği temel alan geri dönüşüm ilkeleri var. Bu kapsamda Avrupa Yeşil Mutabakatı ile karbon nötr hedefi için kaynakları verimli kullanan ve rekabetçi ekonomi için bir strateji benimsiyoruz. Türkiye’deki faaliyetlerimizi bu çerçevede ele alabilmek adına 2020 yılında Türkiye Döngüsel Ekonomi Platformu’na üye olduk. Platformun oluşturduğu endüstriler arası malzeme alışverişine dijital bir alan sağlayan Türkiye Materials Marketplace’de yer alarak sınırlı kaynakların her daim ekonomi içinde tekrar kullanılarak değer kazanmasını hedefliyoruz. Bizim için her ham maddenin atık olmaktan çıkması çok önemli. Bunun için fabrikamızın içinde bulunduğu bölgede yer alan diğer sanayi kuruluşlarıyla iş birliği yaparak hem üretimde hem de ömrünü tamamlamış ürünlerimizde ortaya çıkan atıkların minimum çevresel etkiyle değerlendirilmesi konusunda çalışmalar yürütüyoruz.
Toplumun sürdürülebilirlik alanında daha fazla bilinçlenmesini sağlayacak projeleriniz veya çalışmalarınız var mı?
Bugün ekonomik büyümeden tarım ve turizme kadar hemen her alanda sürdürülebilirlik konusu konuşuluyor. Sürdürülebilir bir iş modeliyle ilerleyen firmalar hem müşterilerine ve kendilerine hem de içinde yaşadığı toplumun kalkınmasına katkıda bulunuyor. Sürdürülebilir olmayı başaran, kaynakları tüketmek yerine geliştiren şirketlerin rekabet güçlerinin, itibarlarının ve marka bilinirliklerinin arttığını da düşünüyorum. Systemair olarak biz de içinde yaşadığımız topluma ve çevreye yarar sağlama misyonuyla sürdürülebilir bir iş modelini benimsiyor ve bu yönde faaliyetlere imza atıyoruz. Bu sayede kaynaklarımızı daha verimli kullanıyor ve böylece maliyetlerimizi azaltıyoruz. Aynı zamanda iş birliği yaptığımız European Green Deal (Avrupa Yeşil Mutabakatı) kapsamındaki 11 öncelikli alana katkı sağlıyoruz. Bu başlıklar; “İklim Değişikliği ile Mücadele”, “Temiz, Erişilebilir ve Güvenli Enerji”, “Temiz, Döngüsel Ekonomi için Sanayi”, “Enerji ve Kaynak Verimliliği Sağlanmış Binalar”, “Sürdürülebilir ve Akıllı Hareketlilik/Ulaşım”, “Tarladan Çatala (Sofraya) Tarım”, “Ekosistem ve Biyoçeşitlilik”, “Sıfır Kirlilik, Toksiklerden Arınmış Çevre”, “Avrupa Araştırma Alt Yapılarına Destek için Bilginin Güçlendirilmesi”, “Vatandaşların Sürdürülebilir ve İklim Değişikliğinden Arındırılmış Bir Avrupa’ya Geçiş İçin Hazırlanması” ve “Uluslararası İş Birliği” olarak sıralanıyor. Yeşil mutabakat aksiyonlarını destekliyoruz ve bu hedefler doğrultusunda çalışmaya devam edeceğiz.
Son olarak eklemek istedikleriniz?
Son olarak Systemair olarak Dubai’nin ev sahipliğinde gerçekleşen dünyanın en büyük küresel kalkınma etkinliği Expo 2020’de İsveç standının iklimlendirme sponsorluğunu üstlendik. Ziyaretçilerin sağlıklı ve kaliteli bir iç mekân havası deneyimlemelerini sağlarken aynı zamanda enerji verimli inovatif ürünlerimizi tanıtıyoruz. 31 Mart 2022 tarihine kadar devam edecek fuarda, çeşitli etkinliklerle ziyaretçilerimizi iklimlendirme sektörü ve sürdürülebilirlik alanında bilgilendirmeyi hedefliyoruz.
Systemair olarak, şimdi olduğu gibi önümüzdeki süreçte de insana, çevreye, topluma duyarlı, yenilikçi ve sürdürülebilir ürünlerimizle kapalı mekânlara temiz ve taze hava sağlamaya devam edeceğiz.